18 Aralık 2012 Salı

Böyledir böyle, öğrenmek gerek

Bu işler böyledir. Bir bakmışsın varsındır, bir bakmışsın yoksundur. Bir de bakmışsın teşnesindir; yok olmaya. Sonra dersin ki;

Gitsem gidilmemiş yere
Dönemesem dönülmemiş yerden.
Olsam kızıl bir toz tanesi
Asgar'ın kan döktüğü yerden

Huzur başlamışmış çoktan
Toprağın kör olduğu yerden
Batsam bir adımda ben Kerbela'ya
Huseyn'in şehit olduğu yerden

Ah Kerbela

Kılıç susar kan kusunca
Gam çeksem ah Kerbelaya

Fırat susar leb yanınca
Çiğ düşsem ah Kerbelaya

Hüzün çöker şeb olunca
Mah doğsam ah Kerbelaya

Turab göçer gün gelince
Yol geçsem ah kerbelaya

Sine döver kul bitince
Toz olsam ah Kerbelaya



Would still the sword, did tell the blood
Might I dolour to Karbala, oh Karbala

Would thirst Furat, did blaze the lip
Might I flake to Karbala, oh Karbala

Would subside the murk, did rise the night
Might I moon to Karbala, oh Karbala

Would pass Turab, did the day come
Might I happen on Karbala, oh Karbala

Would beat the chest, did cease the man
Might I be dust in Karbala, oh Karbala

19 Kasım 2012 Pazartesi

Ruh hastası

Bugünlerde ruhum çok hasta.
Günahlarım bunu duymuş akın akın kalp evimi ziyarete geliyorlar.
Önce küçükleri yollamışlar, yüzleri tatlı olduğundan.
Şimdi büyükleri geldiler, meğer ne çok varmışlar.
Gerçi pek izzet ikramda bulunamadım, evin sahibi onları pek sevmiyordu, içeriye alamadım.

Hepsiyle kapıda tek tek ilgilendim, benden söz alasıya gitmediler.
Ben de onlara söz verdim, Allah'ın arzından çıkıp da rızkını yemediğimde, Azrail'e canımı vermiyorum deyip onu kovduktan sonra Allah'ın beni görmeyeceği bir yer bulup onlarla birlikte olacağım.

En sonunda..

Sonunda.. Ya başında?
Takatince.. Ya bitince?
Firarınca.. Ya dönünce?
Ya lehven veya ebeden..

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Mısır'da olanların "iç yüzü"nü açıklamış birisi

Mısır'daki devrim'in iç yüzünü açıkladığı söylenen Google yöneticilerinden bir şahsın konuşması yayınlanmış.

Her şey kılıfına uygun, her şey mükemmelen yazılmış ve muhteşem bir sunumla toplumlara aktarılmış. Zulüm görmüş olan toplumlara.. Sanırım zulmün tanımı tam da İslam peygamberinin bundan yüzlerce yıl önce söylediği gibi tam tersine değiştirilmiş. Zulmü yapanlar zulüm görenler olarak ortalığa atılmış ve siz kimlerden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz.

"Onlar Muhammedi evlerindeki çocuklarından daha iyi tanıdılar (idrak ettiler), fakat dinlerini dünyalarına sattılar".

Gerçekte bu şahıs ve diğer başka birçok şahıs bazı zulümler görmüş olabilirler. Birilerinin onlara gönderme yapması, sözde onlara sahip çıkıyormuş gibi göstermesi zulmün karşısında olduklarını göstermiyor tek başına; aslında tam da tersine, daha fazla zulüm yapabilmek için kitlesel hareketi sağlamalarına yardımcı oluyor sadece. "Size zulüm yaptılar, hadi saldıralım.." bunları söylediklerinde birçokları galeyana gelir ve neye karşı olduğunu bilmeden sağa sola saldırır, zulmü yok etmek için kıyam ettiğini zanneder fakat zulmü icat etmiştir. Ve o gazı verenlere bakarsınız ortada yoklar. Sadece olaylar başladığında ve bittiğinde sahneye çıkarlar, her şeyi onlar yönetirler. Topluluklar sadece yedikleri gaz ve yaptıklarının sonuçları ile kalırlar.

Bugün sözde Suriye'nin Dostları isimli gruplar toplantılar yapıyorlar. Sözde bazı kimseler Suriye'den gelen bir takım üç beş kişilik grupları Suriye'nin yeni yöneticileri olarak kabul ediyor. Kime göre? Neye göre? Gerçekten de Suriye halkını mı temsil ediyorlar? Yoksa yapılmakta olan işleri örtmek için kullanılan birkaç Suriyeli yüzden mi ibaretler?

Muhaliflerin lideri filankes.. diye sunumu yapılıyor bu vatandaşların. Neye muhalifler ve kime göre lider??

Erdoğan bugün Suriye cumhurbaşkanı Yardımcısı Maliki'yi destekliyoruz diyor. Bir ülkeyi karşısına alarak. Bunda maslahat görmüş olabilir; fakat yine neye göre? Erdoğan Maliki'yi şahsen tanıyor da mı ona bu kadar güveniyor? Yahut da hukuku ortadan kaldırdı da kişisel kararlarla mı ülkelerin yönetimine karışıyor? Türkiye Cumhuriyeti başbakanı neye dayanarak bir başka ülkenin siyasi işlerinde bu kadar kesin konuşarak şahsi söylemlerde bulunuyor. "Maliki'yi her zaman destekleyeceğiz" diyor; ölçüsü nedir bunun? Onu neye karşı destekliyoruz? Paranteze sığmayacak kadar bir de hatırlatma var; Erdoğan sözde Esad'ı da destekliyordu yıllarca; bugünse kan kusuyor ona karşı.

Bunlar sadece birer örnek. Videoda söylenenlere odaklanalım, dün silahla başarılamayanın bugün Google ile nasıl başarıldığının öyküsünü dinleyelim:

http://www.ted.com/talks/lang/tr/wael_ghonim_inside_the_egyptian_revolution.html

Konuşmanın yapıldığı salon dahi çok anlam katıyor olaya. Gerçekte Mısır veya Mısırlı kimin umurunda? Barack Obama ile sosyal ağlar konusunda "özel bir görüşme" yapan Mark Zuckerberg'in mi? Yoksa "kendi ülkenizde dahi olsa bizim istemediğimiz kişilere satış yapamazsınız" diyen, sağa sola demokrasi götürmeye kalkışan hükümetlerin mi umurunda? Yahut da Filistin'de insanlara yardım götürmeye giden kişileri öldürenlerin mi umurunda gerçekten Mısır halkı?

Mısır halkı topluca bir kafesten bir başka kafese, kendi istekleriyle ve seve seve sürüldüler. Bundan haberleri bile olmadı günlerce Tahrir Meyda'nında sabahlayıp avazları çıktığı kadar bağırırken. Maalesef aradan biraz zaman geçip işin iç yüzü ortaya çıkmaya başladıkça bayram gibi kutlamalar "bir dakika ya noluyor???" gibi düşüncelere bıraktı yerini. Anlamaya başladılar aslında Tahrir'de toplanıp Mübarek'i devirme işlemlerinin kendilerinin değil çok küçük belirli bir grubun "başarısı" olduğunu. Evet, Mübarek'in gitmesi gerekiyordu; ama yerine kimin geleceğine karar verecek olanlar baştan belliydi. Saddam'ı getirip sonra onu geri götürenler gibi.

Video konuşan şahıs Mısır'da olanların iç yüzünü açıklamış. Buyurun ben de onun söylevinin iç yüzünü açıklıyorum:

"Siz ahmaklar, Viki’de, Google’da, Facebook’ta size ne söylersek onu yapıyorsunuz, evet Mısır’daki devrimi siz yaptınız, ve bundan sonra da ne istersek bön bön onu yapacaksınız, hem de kendiniz başardınız zannederek yapacaksınız. Bizim istediklerimizi huşu ile, zevk duyarak yapacaksınız, kul gibi, köle gibi yapacaksınız ve bunu insanlık için, sizin için faydalı zannedeceksiniz, şimdi bu videoyu iftiharla izleyin, kahramanlarım benim. Bu dediklerimi Google’da arayıp Facebook’ta paylaşmayı da unutmayın!"

29 Nisan 2012 Pazar

Karar mekanizması

Birisi çizmiş:

İnsan çabalar, uğraşır, hayatını koyar ortaya; sonra bir karar mekanizması çıkar, "yere bırakın" der ve fark etmeden hayatını bırakır gider. Epey bir zaman geçtikten sonra, "hani nerede hayatım ne oldu bana" diye ceplerini karıştırmaya başlar, fakat "dur bir geri dönüp arayayım" diyecek vakti de kalmamıştır, zira varacağı yere ulaşmıştır.

Zira önden gidenler, geride kalanların öncüsüdür.

Büyüyünce ne olacaksın?

Bu dünyada bir filan var, bir de Turab Garip var. İki kişi birden olmak çok zor; daha çetin olan bir şey de var ki o da; birinden birine mahkum edilmektir. Dün Turab unutuldu filan hatırlandı. Devran döndü; bugün filan unutuldu, geriye sadece Turab kaldı, hatta turâbın tozu.

Heyhat, ne garipti hayat ey Turab! Ey toprak oğlu toprak, seçemedin mi hangisi olduğunu? Çok yazık, çünkü senin yerine çoktan seçim yapıldı ve karar verildi. Ve denildi ki; "Sen! Bunu hak ettin!"

Bir tek sözden dahi yoksun bırakıldın, güzellik ise sana çoktan sırtını döndü. Şimdi geri dön; çünkü bugün aslında ikisi birden unutuldu.


Biz elbette yeryüzündeki herşeyi kuru bir turab (toprak) haline getireceğiz.. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler.. (Kehf 8, Abese 40)

Turab özel değil mi, pancar pezik değilse? Yürekten çizgilerle

Birisi çizmiş:



Ee Allah boşuna yaratmamış milyarlarca insanı. Bir insan kendine hem turab hem de özel diyebilir mi, deli miyim neyim :) Turab hiçbir zaman özel değildir ve yeri her zaman doldurulabilir. Hem turab hem de Turab.

Göndermeyi gönderme

Kalbimde bir "gönderme" çanı çaldı. Az daha gönderme yapacaktım. Anında zihnimde bir "gönderme" ışığı yandı, ben de göndermedim. Işık yandı lakin ışığın yaktığı yerlere bir Hızır yetişmedi..

Nice adn haremlerin
Sultanısın ey Deva.
Gönlüm senin haremin,
Onu da boş bırakma..

Sen sığarsın oraya,
Gönlüm çok dar olsa da.
Perişanım ey mevla,
Yetiştir Fatımaya..


İlkokul kitaplarından fırlamış gibiyim değil mi? Olsun, zaten terk-i yar etmişsek de, anamıza ağlıyoruz. Belki rabbinin rahmetiyle acır evladına diye. Gerçi böyle evlat olmaz olsun, ümidimiz bizde değil zaten, kapılarda sıkışan tahire-i sinede.. Dövülmüş sinende sine döven yetimlere yer yok mu ana? Bıraksan keşke yapışsak, razıyız eteğindeki toza!

Fuzuli'ye Tribute

Fuzuli demiş ki:

"Ey ömr gel imdi başa sen hem
Çeşmime tire oldu alem

Âlem hoş idi ki vâr idi yâr,
Çün yâr yok,olmasın ne kim var

Ey can men-i hastadan veda et
Bir hasta ile yeter niza et

Müştakınım ey ecel kerem kıl
Def-i elem eyle ref-i gam kıl
"



Turab der ki:

İştiyakımız halbuki ecele değildi
Maksud-u müştakımız berzah değildi

Def eylemiş ki neyi bilmez kulların
Sandıkları elem-u gam değildi

Sandılar ki sandık

Gördün mü? Yine boşa gitti; söylemek..

Sustuk. İstedik ki dinlemek;

Dediler ki "sen sağ ben selamet"

Oysa çoktan gitmişti ki selamet?

Biz de kendimize dedik ki, "selam et".

Ne güzel de söylemişti Allah:

"Duyacakları ancak selam.. selamdı"

Kim bilir Allahım kulun neler... Neler sandı?


Sandık.. Ki sandığımızda hata etmişiz.
Sandık ki; içine konulup raflara kaldırılmışız.